Bölüm 1:

Günün birinde lanet bir ufunet basar
İşte o ruhunda yarattığım felaket kadar
Gerekmez icazet falan, bedenin sefalet tadar
Garip gurebanın hayalini necaset sarar

Ve bize metanet kalan, lan hayır,  onlar da mı eskidi?
93 tarihli soluk akşam gazetesi
Bir mahalle abisi, küçük bir savaş gazisi
Semtindeki tek zengin züppenin fedaisi

Eski bir roman sanki anımsarken hatıram
Her satır hayli silik ve yok bu rüyadan kaldıran
Neden eskilerden bahsedip duruyom?
Çünkü bugünlerde hiçbir şey yok eskileri andıran

Neden bu tripteyim diye düşünüyorum şu an
Yirmili yaşlarda otuz kadar yaşlanan
Bir insan için gayet normal olmalı
Bu şu şekil şarkılar yazıp da dünyadan uzaklaşmak durmadan

Bölüm 2:

Bir eylül akşamında kulağımda çalmıyorsa aynı şarkı
Yahut bakmıyorsa annem artık pencereden
Fazla konuşmama gerek yok
Çünkü bunu duymanızı dahi pek istemem

Ne kadar suni hayatların içindeyiz dimi
Sanki arkadaşlar eriyip gidiyor gibi
Hani çekersem bir fırt kızılcık şerbetinden
Kan kusar durur da kıpırdamam yerimden

Diz kapaklarımda kabuk tuttu çocukluk
Ve kabuk kalktığında yirmi yıllık burukluk
Mahalle kavgalarında en önde gör beni
Sanki cesareti gazetelerden bulurduk

Babaannem derdi akşam oldu Uğur dursun artık
Yıkardım her şeyi, babam gelirdi yorgun argın
Akşamın altısını biraz oldu daha geçeli
Kırmızı skodayla koşarken uygun adım

Uçmayı kurguladım doldurup sayfaları
Onlarca kanat çizdim izleyip uçurtmamı
Sanki bir yol vardı kaçırdığım, gökyüzüne doğru giden
Bekledim bir gün beni de almasını

Uçmayı kurguladım
Çünkü o yıllarda küsmemiştim hayaller kurup göklere bakmaya
Şimdi buz dağından farksızım
Ne oldu da alıştım böyle soğuk biri olmaya?